Gurbet, insanın yüreğine kazınır da bir kez, kolay kolay söküp atamazsın. Hasret, özlem, yalnızlık ve belki de en çok, paylaşamadığın acılar birikir içinde.Anamın sıcacık elleri, kız kardeşimin teselli eden sesi, dostumun “sen iyi misin?” diye sorması, bunların hepsi gurbetin çalıp götürdüğü şeylerdir.
Ama gurbet bazen mecburiyettir. Benim için de öyle oldu. Oysa ben vatanımdan gitmek istemedim ki… Şehirler, sokaklar, sesler, anılar… Hepsi benimdi. Peki neden ben orada yaşayamadım? Hangi rüzgâr sürükledi beni buralara? Hangi çığlıkları attım da duyulmadı? Kendi toprağımda kök salamamış bir ağaç gibi, başka diyarlara savruldum. İnsan neden kendi ülkesinde barınamaz? Neden toprağına basarken bile korkar?
Akşam oldu mu, karanlık çökerken içime de bir hüzün çöker. Gece uzun, düşünceler derin… Sokak lambalarının altında yürürken eski günlerin hayalini kurarım. Bir zamanlar koştuğum o köy yolları, annemin sesiyle çalınan kapı, bacımın elimi tutuşu… Hepsi bir hayale dönüşüyor gurbet ellerde. Yıllar geçtikçe o hayaller bile solmaya başladı. İnsan, geçmişini bile kaybettiğinde, neye tutunur?
Bazen kendimi bir meyhanede buluyorum, bir teselli arar gibi. Bir bardak içinde anılarımı boğmak ister gibi… Ama ne fayda! Özlem, bir dikişte boğulmayan bir dert. Bir bardakta bitmeyen bir yara… Belki de en acısı, dönmek istesen bile dönememek. Bazen de dönmek istememek… Çünkü dönecek bir yer kalmadığında, o yollar sana artık çıkmaz sokak olur. Biliyorum ki, orada olsam bile yine yalnızım. İnsan, yabancı olduğu bir ülkede mi daha yalnızdır, yoksa kendi vatanında mı?
Gözümün önüne bir sahne gelir bazen: Çocukluğumda, bayram sabahı. Annem kahvaltıyı hazırlarken, babam kapıda misafirleri karşılıyor. Bacım şekerleri saklamaya çalışıyor. Ev dolup taşıyor, kahkahalar yükseliyor. Şimdi ise tek başıma bir odada, bayramları bile unutur oldum. Telefonun ucundaki sesler yetmiyor, dokunamadığım sevdiklerim içimde bir yara olarak büyüyor. Bir gün dönersem, orada beni bekleyen biri olacak mı? Yoksa döndüğümde her şey benden önce mi gitmiş olacak?
Günler geçtikçe fark edersin ki gurbet yalnızca bir uzaklık değil, gurbet bir duygudur. Kimi zaman çok yakınındakiler bile gurbet olur sana. Bir çay sofrasının başında, kalabalığın ortasında bile gurbeti hissedersin. Bir dostla aynı masaya oturursun ama gözlerinde memleketi ararsın. Ne söylesen eksik, ne dinlesen yetersiz…
Ve sonunda anlarsın: Gurbet sadece bir yer değil, bir hâletiruhiyedir. Seni nerede bulursa, orada vurur. Anamın sesi, kız kardeşimin gözyaşları, bir dostun omzuna dokunuşu kadar yakındır bazen; bazense dünyanın öbür ucunda, ellerini uzatsan bile yetişemeyeceğin kadar uzak…
Bak yine akşam oldu, bastı karanlık. Gurbet ellerde, yine yalnızım… Ve belki de en acısı, bu yalnızlık hiç bitmeyecek…
Halil Baki ÇELEN