Bazı insanlar, mesafeler aşsa da kalbinin en sıcak yerinde hep var olurlar. Onlar, ne zaman düşsen elinden tutan, ne zaman kaybolsan yolunu aydınlatan bir kandil gibidirler. Ümmü Gülsüm teyzem, benim için işte böyle biri oldu. Bir iyilik meleği, bir ana şefkatiyle saran bir dost, uzaklarda olsa da yanımda hissettiğim bir yoldaş…
Onunla ilk kez, İstanbul’da üniversite öğrencisiyken tanıştım. Sosyal medyada, memleketime duyduğum özlemle paylaştığım dağların, ovaların, çoban çeşmelerinin fotoğrafları, bizi birbirimize bağlayan ilk köprü oldu. O, Kanada’nın Montreal kentinde yaşıyordu; ben ise gurbetin ortasında, köyümün kokusunu içime çekmek için her fırsatta geçmişin izlerini paylaşıyordum. Paylaşımlarıma olan ilgisi, içtenliği, sevgi dolu mesajları derken zamanla aramızda kelimelerden öte bir bağ kuruldu. Beni kendi evladı gibi benimsedi, her anımda yanımda oldu.
Gülüşü, insanın içine işleyen sıcacık bir bahar sabahı gibiydi. Misafirperverliği, hiç tanımadığı birini bile evinin bir köşesinde ağırlayacak kadar engin; sevgisi ise hiç karşılık beklemeyen, yalnızca vermek için var olan bir armağan gibiydi. Ne zaman zor günler geçirdiysem, onun sesi, mesajları, duası yanımda oldu. Ama ben… Ben sanırım onun hayırsız evladıyım.
İçime kapanıp kendi kabuğuma çekildiğimde, belki de en çok onu ihmal ettim. O, bıkmadan, usanmadan sevdi beni; ben ise ona yetişemedim. Onun sıcaklığına karşı ne kadar soğuk kaldım, bilmiyorum. Kaç mesajını yanıtsız bıraktım, kaç kez adını anmadan geçtim, kaç defa kalbimi açmak yerine sustum… Oysa o, her zaman oradaydı. Belki de en çok ihtiyacım olduğunda bile sesini duymadım, dualarını bile bile ihmal ettim.
Ama zaman… Zaman bizi beklemiyor. Ne kadar ertelediğimiz, ne kadar unuttuğumuz, ne kadar ihmal ettiğimizi zaman umursamıyor. O, hiç durmadan akıp gidiyor ve biz, her geçen saniye biraz daha eksiliyoruz. Öyle ya, her insan ölecek yaşta. Bugün varsın, yarın belki yoksun. Sevdiklerine doyamadan, söylemek isteyip de sustuğun her kelimeyle bir gün ansızın çekip gidebilirsin. Ve geriye sadece keşke‘ler kalır…
Şimdi düşünüyorum da, insanlar doğup büyüdükleri topraklara, ailelerine, dostlarına borçlu oldukları kadar, onları uzaktan seven, yollarına ışık tutan o gizli kahramanlara da borçlular. Ümmü Gülsüm teyzem, benim hayatımdaki en büyük iyilik meleklerinden biri. Ona ne kadar teşekkür etsem, minnetimi nasıl anlatsam eksik kalır. Ama teşekkür etmek için bile bazen geç kalıyoruz. Belki de hayat, bir an bile beklemememiz gereken bir veda sahnesi…
Belki uzun zamandır arayıp sormadım, belki onu ihmal ettim ama biliyorum ki, bir gün hangi şehirde, hangi ülkede olursam olayım, ona ihtiyacım olduğunda Ümmü Gülsüm teyzem yine orada olacak. Çünkü o, köyümün serin rüzgarları gibi, insanın içini ferahlatan bir sevgiyle her zaman var olmaya devam edecek. Çünkü o, yüreğinde merhamet taşıyan, iyiliğiyle dünyayı güzelleştiren bir melek…
Ama kim bilir… Belki bir gün aradığımda sesini duyamayacağım. Belki de onun bana göndermek isteyeceği son mesajı asla okuyamayacağım. İşte o yüzden, zamanın bizden çaldıklarına daha fazla izin vermemeli, değer verdiğimiz insanlara geç kalmamalıyız. Çünkü zaman, asla geri alınmaz…
Halil Baki Çelen
Migration Lawyer