Gireniz Vadisi… Denizli’nin güneyiyle Burdur ve Muğla’nın kesiştiği bu kadim topraklar, her köşesi ayrı bir hikâye barındıran bir doğa harikasıdır. Kıvrılarak akan Dalaman Çayı’nın berrak suları, vadinin bağrını yumuşak bir huzurla kucaklıyor, ardıç ve çam ormanlarının rüzgarla dans eden dalları ise zamanın hafif dokunuşlarıyla geçmişi bugüne taşıyor. Ama bu huzur, her zaman vadinin tek gerçeği değildi. Bu topraklar, yörüklerin yayla göçleriyle süslediği eski bir masal olduğu kadar, kaçakçıların gölgede yazdığı karanlık bir hikâyeye de ev sahipliği yapıyor.
Yavuz Astsubay, Gireniz Vadisi’ni bir kitap gibi okuyabilenlerden biriydi. Çocukluğundan beri doğanın her nefesini bilen, ormanın saklı izlerini bir dedektif gibi takip eden biriydi. Ve o zamanlar Kelekçi Jandarma Komutanlığı’nda görev yapıyordu. O gece, komutanlıkta alınan bir ihbar Yavuz Astsubay’ı yeniden vadinin bağrına çağırdı. Benlik Dağları’nda bir hareketlilik tespit edilmişti. Uyuşturucu kaçakçılarının yeni rotası olduğu düşünülen bu alan, tehlikenin gölgesinde kalmıştı.
Sis henüz dağılmamış, dolunay Bozdağların zirvesini terk etmemişti.Yavuz ve ekibi, parlak ay ışığının aydınlattığı, ardıç ve çam ormanlarının arasından kıvrılan dar yollarda ilerlerken, rüzgar, kekik ve toprak kokusunu arabalarına taşıyordu. Huzur veren bu melodiler Yavuz’un aklındaki endişeyi hafifletmeye yetmiyordu. Zira, Gireniz Vadisi bu kez huzurlu değil, tehlikeli bir sır saklıyor gibiydi.
Olukbaşı Namazlar Mevkii’ne vardıklarında dürbünle taradıkları yamaçta, Geyran Yaylası’ndaki yörük çadırlarının yanı başında bekleyen yabancı araçlar dikkatlerini çekti. Gözlerindeki şüpheyi dağıtmadan, sessizce yaklaştılar. Doğanın melodisini, yaklaşan bir çatışmanın ayak sesleri bölüyordu. Yavuz komutanın eli telsizindeyken bir yörük kadını nefes nefese onlara doğru koştu.
“Komutanım, silahlılar bastı! Çocuklarımızı sakladık, ama çok korkuyoruz!” dedi, gözlerinde endişeyle.
Yavuz komutanın yüzünde bir anlık bir gölge belirdi. Yörüklerin güvenliğini sağlamak ve kaçakçıları etkisiz hale getirmek için hemen bir plan yaptı. Kadınlar ve çocuklar hızlıca Geyran yaylasının daha güvenli bir noktasına yönlendirildi. Ancak o sırada, Geyran Yaylası ile Çatak Yaylası arasındaki bağlantı yolundan yankılanan motor sesleri, kaçakçıların uzaklaşmaya çalıştığını haber veriyordu.
“Dikkatli olun, çatışma çıkabilir” dedi komutan, telsizden ekibine. Ellerindeki silahlar, kaçakçıların rotasına odaklandı. Çam ağaçlarının arasından ilerlerken, doğanın sessizliği çatışmanın tedirginliğiyle karışıyordu.
Kaçakçılar, vadinin derinliklerindeki dar bir geçitte sıkıştıklarında, Yavuz komutanın ekibi stratejik bir pozisyon aldı. Sessizlikte, yalnızca Dalaman Çayı’nı besleyen Kızılsu’nun çağlayanı duyuluyordu. Yavuz komutan, doğayı dinledi. Rüzgarın çığlığı ve yaprakların hışırtısı, kaçakçıların bulunduğu yeri işaret eder gibiydi.
“Teslim olun! Kaçacak yeriniz yok!” diye seslendi komutan, çatışmayı önlemek istercesine. Ama kaçakçılar kolay pes edecek gibi görünmüyordu. Kısa bir direnişten sonra, Yavuz komutan ve ekibi kaçakçıları etkisiz hale getirmeyi başardı. Ele geçirilen çantalar dolusu uyuşturucu ve birkaç tarihi eser, vadinin geleceğini tehdit eden bir karanlığı daha söndürmüştü.
Görev tamamlandığında, komutan yörüklerin yanına döndü. Çocuklar korkudan ağlamış, kadınlar sessizce dua ediyordu. Yaşlı bir yörük, astsubayın ellerini sıktı. “Allah senden razı olsun komutanım.” dedi gözleri yaşlı.
Astsubay, vadinin sakinlerine güven dolu bir sesle cevap verdi: “Bu topraklar sizin yuvanız. Biz de sizin koruyucularınızız. Size zarar gelmesine asla izin vermeyeceğiz.”
O vakit, Gireniz Vadisi yeniden sessizliğe büründü. Gökyüzünde parlayan yıldızlar, vadinin üstündeki binlerce hikayeye tanıklık ediyordu. Olay sonrası yörük çadırında odun ateşinde pişmiş çayın tarifsiz lezzetiyle çayını yudumlayan astsubay, ocaklıktaki yüzüne vuran ateşin içinde kaybolan hayallerine bakarak, memleketin her çiçeğini, her ağacını ve her insanını korumaya ant içtiği bu anları düşündü.
Ertesi sabah, güneş yeniden vadinin üstüne doğdu. Kuşların cıvıltıları, derenin şarkısıyla birleşirken Yavuz astsubay hazırdı. Çünkü o, sadece bir jandarma değil; bu vadiyi, insanlarını ve doğasını korumaya adanmış bir kahramandı.
Not: 1996 yılında yaşanan bu olay, o dönem Kelekçi Jandarma Komutanlığı’nda görev yapan ve astsubay başçavuş rütbesiyle emekliye ayrılan karakol komutanının ifadelerine dayanmaktadır. Resmî kayıtlara geçen bu olayın detayları, tarihî bir anı olarak aktarılmıştır. Ancak, gizlilik şartı nedeniyle olayda yer alan kişilerin isimleri ve bazı zaman dilimleri değiştirilmiştir. Bu hikaye, tarihî bir olayın duygu ve atmosferini yansıtarak okuyucuyla buluşturmayı amaçlamaktadır.
Halil Baki Çelen
Migration Attorney