Bir Gülüş, Bir Sevgi, Bir Işık
Bazı insanlar vardır…
Sofraya yalnızca yemek değil, bir ömürlük iyilik, sessiz bir merhamet ve ışık gibi bir tebessüm koyar.
Fatma Acar işte o insanlardandı.
Ve eşi, Kelekçi Kasabası’nın tanıdığı güzel yürek: Aşçı Ersoy Acar.
Onlar yalnızca düğün & mevlit yemeklerini yapan aşçılar değildi.
Onlar Gireniz’in kalbine yerleşmiş, gönülleri doyuran, her tabakta sevgi dağıtan iki iyi insandı.
Her kazanda sadece çorba değil, umut kaynatırlardı.
Ben çocuktum, 13 yaşında…
2007 yılının bir bahar gününde, rahmetli babaannemin mevlidinde tanıdım onları.
Fatma Abla bir tabak uzattı. Ama o tabakta yemek yoktu.
O tabakta bir anne şefkati vardı. Bir gülüş vardı.
Mercan dişlerinin arasından taşan, içimi ısıtan bir sevgi vardı.
O gün fark ettim…
Açlık sadece midede değilmiş.
Bazen gönül de aç kalırmış.
Ve ben o gün doyduysam, Fatma Abla’nın pilavıyla değil, gülüşüyle doydum.
O gülüşe tutundum ben.
Çünkü o gülüş, çocuk kalbime “her şey çok güzel olacak” diyen ilk şeydi.
Ben artık tüm düğünlerde sadece yemek almak için sıraya girmiyordum.
O gülüşü yeniden görmek, o yürekle yeniden göz göze gelmek için sıradaydım.
Fatma Abla öyle bir kadındı ki…
Bir çocuğun başını okşamadan geçmez,
Bir gencin halini sormadan kazan kapağını kapatmazdı.
Yaylalardan esen serin yel gibi…
Ocakta kaynayan aş gibi içtendi.
Ve sonra bir gün…
📅 30 Mart 2021
Pandemi kara bir örtü gibi tüm ülkenin üstüne çökmüştü. Ama o gün, sadece bir salgının değil, içimin de çöktüğü gündü.
Fatma Abla yoktu artık.
Gülen yüzüyle her sofrayı şenlendiren o güzel insan, artık bizimle değildi.
Ve en acısı…
Veda edemedim.
O gülüşe son bir kez dokunamadım.
Cenazesine gidememek, “Allah razı olsun” diyememek…
Bazen susarsın ama yüreğin bağırır ya, işte öyle bir şeydi.
Çekemedim akça kızın göçünü
Sırma saçları bırak döğsün döşünü
Gülüver de görem mercan dişini
Yol ver bana çıbık beli geçeyim…
Bu türkü artık başka bir yerime dokunuyor.
Her mısrası, onun gülüşünü getiriyor gözümün önüne.
Fatma Abla’nın mercan dişleriyle gülüşünü bırakıp gittiği an…
İçimdeki çocuk bir daha büyüyemedi.
Yaylaların yeli soğuk esmez mi
Sevdiğim de rüyalara girmez mi
Girmesen de gönül sana küsmez mi
Yol ver bana çıbık beli geçeyim…
Gireniz’de hâlâ o gülüş anlatılıyor.
Her çocuk, onu tanımadan seviyor.
Çünkü bazı sevgiler görünmez ama bulaşıcıdır.
O bunu bize öğretti.
Ersoy Abi…
Birlikte kurduğunuz o sofralar hâlâ konuşuluyor.
Birlikte dağıttığınız her tabakta, bir sevgi izi kaldı.
Ve sizinle birlikte Gireniz’de insanlık doydu, yüzler güldü.
Ve şimdi biz, arkanızdan sadece “iyi insanlardı” demiyoruz.
Diyoruz ki:
“Onlar bize insan olmayı öğretti.”
Fatma Ablam…
Gittiğin yerde bir çocuk varsa, yine aynı gülüşle elini uzat, olur mu?
Buradakiler hâlâ sana muhtaç.
Bir gülüşüne, bir tebessümüne, bir “Afiyet olsun çocuğum.” deyişine…
Biz seni unutmadık.
Her mevlitte, her düğün pilavında,
Senin o ışıklı yüzünü arıyoruz hâlâ.
Ve her duamızda, sen varsın.
Rabbim seni en güzel bahçelerine alsın.
Gülüşünle cennet de güzelleşsin…
Fatma Acar’a…
Ve bir tabak yemek değil,
Bir ömür sevgisini sunanlara…
Gireniz’in güzel yüzlerine…
Halil Baki ÇELEN