"Enter"a basıp içeriğe geçin

Dinlemeyi Unutanlar

Eskiden biri bir şey dese,
öteki “Dur bakalım, ne demek istedi?” derdi.
Dinlenirdi, tartışılırdı, sonra da ortak bir yol bulunurdu.
Şimdi?
Kimse kimseyi dinlemiyor.
Herkes sadece kendi hoşuna giden sözü duymak istiyor.
Gerisi uğultu, gürültü, hatta düşmanlık sayılıyor.

Artık insanlar fikir değil, onay arıyor.
Gerçek değil, “beni haklı çıkaran cümle” peşinde koşuyor.
Kendini savunan birini bulunca seviniyor,
ama farklı düşünen biri konuşmaya başladığı anda yüzü asılıyor.
Sanki herkes kendi mahallesinin alkışını bekliyor.

Bir laf duysa işine gelmiyorsa hemen “Bu bana mı dokundurdu?” diyor.
Ardından kırgınlık, sonra öfke, en sonunda da linç geliyor.
Artık kimse tartışmak istemiyor;
ya övülmek istiyor ya da susmak.
Ortasını kimse aramıyor.

Toplumun dili gittikçe keskinleşiyor.
Birbirimize sözle değil, sloganla konuşur olduk.
Fikirler yarışmıyor artık; sadece tepkiler çarpışıyor.
Birinin fikrini yanlış bulduğunda, “neden yanlış?” diye sormuyorsun;
hemen “sen de öylesin” diyorsun.

Oysa gerçekler, kimsenin tekelinde değil.
Gerçeği bulmak için, bazen canımızı sıkan sözleri de duymamız gerekiyor.
Görmek istemediğimiz şeylere de bakmamız.
Çünkü insanı geliştiren, her zaman hoşuna giden değil; bazen canını yakan şeydir.

Ne kadar acı ki, artık herkes kendi gürültüsünde kayboldu.
Kendi sözünü duymaktan, başkasınınkini duyamıyor.
Kendi doğrusu dışındaki her sesi, düşman belliyor.

Ama bilmek gerekir:
Hakikat, alkışla değil; cesaretle yaşar.
Ve bir ülke, ancak birbirine tahammül edebilen insanların omuzlarında ayakta durur.

Köyde, şehirde, kahvehanede, mecliste fark etmez;
dinlemenin, anlamanın, sabrın olmadığı yerde adalet de olmaz, huzur da.

Belki de yeniden başlamamız gerekiyor.
Birbirimizi susturarak değil, birbirimizi duyarak.
Çünkü bazen en güzel cümle, senin hoşuna gitmeyendir.
Ama seni en çok o büyütür.

Halil Baki Çelen