"Enter"a basıp içeriğe geçin

Camideki Çocukluğum ve Siyasetin Gölgesi

Ortaokul yıllarım… Hayatın tüm saflığıyla üzerimizi örttüğü o yıllar… Yaz mevsimi, köyde kavurucu sıcaklarla buluşurdu. Sabah güneşinin ilk ışıkları tarlaları aydınlatırken, annemle babam gün boyu toprağın bereketiyle uğraşırdı. Ben ise serin köy camisinin kubbesi altında oturup Kur’an kursunda yeni şeyler öğrenmeye giderdim.

Camideki günler bir başka güzeldi. Kur’an-ı Kerim’in aşr-ı şeriflerini ezberliyor, ezan okumayı ve kaamet getirmeyi öğreniyorduk. Minareye çıkıp ezan okumak, o yaşta bile içimi tarifsiz bir huzurla dolduruyordu. En iyi arkadaşım İbrahim, (Ormancı Ahmet’in oğlu) hep yanımdaydı. Sırayla kaamet getirir, sırayla ezan okurduk. İbrahim’in gözlerindeki heyecan, benim için her zaman bir cesaret kaynağıydı.

Sonra ekibimize yenileri katıldı. Ala Osman’ın Mahmut’un oğlu Osman ve Şefika ninemin torunu Şaban… Şaban, rahmetli Ali abimin oğluydu ve babası kadar o da çok kibar ve harika insandı, onu ayrıca çok severdim. Şaban, aramızda en sakin olanımızdı. Köy camisinde geçen o saf ve huzurlu günler, hayatımın en değerli anılarından birine dönüştü. Sabahları camide ders görür, öğleden sonraları camii bahçesinde gündelik hayatlarımızdan sohbet eder, oyunlar oynardık. Gökyüzü bizim oyun alanımız, caminin minaresi ise hayallerimize açılan bir kapıydı.

Ama o huzurlu günlerin masumiyeti bir anda yerini gölgeye bıraktı. Cami hocamız, köy camisinin naif atmosferinden uzaklaşıp siyasetin soğuk dünyasına doğru bir adım attı. Önce fark edilmez bir şekilde, ardından açıkça… Bugün artık terör örgütü olarak bilinen FETÖ’nün temsilcileriyle köydeki kadınları kahvehanede toplayıp, referandumda “evet” oyu vermeleri için seminerler düzenliyordu. Henüz çocuk yaşıma rağmen, bu durumu anlamlandırmaya çalışıyordum. İçimde bir yerlerde, cami hocamızın yanlış bir yolda ilerlediğini hissetmiştim.

Bir sabah, İbrahim’le caminin avlusunda oturuyorduk. “Hoca neden sürekli siyaset konuşuyor?” diye sormuştuk birbirimize. O gün, dinin siyasete alet edilmesine karşı duyduğum rahatsızlık, zihnimde derin bir yer edindi. Dinin saf bir inanç kaynağı olması gerektiğini, vicdanların siyasetten bağımsız bir şekilde şekillenmesi gerektiğini o yaşta anlamıştım. Cami hocamız, gözümüzde artık bir hoca değil, propagandacı olmuştu.

Çocukluk masumiyetimle fark ettiğim bu gerçek, yıllar sonra anlam kazandı. Laiklik ilkesinin neden bu kadar önemli olduğunu o yaz öğrendim. Camide geçen anılarım, yalnızca güzel arkadaşlıklar ve anılarıyla değil, aynı zamanda hayatı sorgulamaya başladığım bir dönüm noktasıyla da hatıramda kaldı.

Şimdi geriye baktığımda, İbrahim’in saf kahkahalarını, Osman’ın meraklı sorularını ve Şaban’ın sessizce bizi dinleyişini hatırlıyorum. Ama ne yazık ki, siyaset gölgesi o güzel günleri bulandırdı. Bugün hâlâ içimde bir umut taşıyorum: Din, siyasetten bağımsız bir rehber olarak kalmalı; saf vicdanlarda, hiçbir çıkarın bulaşamadığı bir ışık olmalı.


Halil Baki Çelen
Migration Lawyer