Son birkaç yıl, hayatımın en zorlu dönemlerinden biri oldu. Yalanlarla, dedikodularla ve iftiralarla örülü bir fırtınanın ortasında, hem hukukun hem de vicdanların sınandığı bir mücadele verdim. Bu süreçte yaşananlar, yalnızca bireysel bir hak arayışından ibaret değil; aynı zamanda bir insanın onurunu ve itibarını koruma savaşıydı.
Dedikodular ve Asılsız İddialar
Birkaç yıl önce hakkımda “Cumhurbaşkanına alenen hakaret” iddiasıyla bir dava açıldı. Bu dava, yalnızca hukuki bir mesele olmaktan çıktı; basının ve toplumun adeta bir linç kampanyasına dönüştü. Yasal süreçte masumiyet karinesi açıkça ihlal edildi, asılsız suçlamalarla lekelenmeye çalışıldım. Kendi ülkemde, daha dava sonuçlanmadan yargısız infaza uğradım. İnsanların önyargıları ve dedikodulara olan eğilimi, hukuktan ve adaletten önce hareket etti.
O günlerde ailem ve ben toplumun sosyal ve psikolojik baskısı altında ezildik. İftiralar yüzünden yalnız bırakıldım, haksız yere dışlandım ve birçok insanın gözünde suçlu ilan edildim. Ne açıklama yapsam faydasızdı; insanlar kendi doğrularına inanmayı tercih ediyordu. Sessizce sabrettim, çünkü gerçeğin er ya da geç ortaya çıkacağına olan inancımı hiç kaybetmedim.
Adalet ve Gerçeklerin Zaferi
Geçtiğimiz günlerde, bu uzun ve sancılı sürecin sonunda hakkımda beraat kararı verildi. Yargı, atfedilen suçlamaların mesnetsiz olduğunu ortaya koydu. Bu karar, benim için yalnızca bir hukuki zafer değil; aynı zamanda sabrın, dirayetin ve adaletin tecellisiydi.
Ancak, bu süreçte kaybettiklerimi yerine koymak mümkün değil. Toplumun önyargıları ve basının sorumsuz davranışları nedeniyle yaşadıklarım, bir insanın kaldıramayacağı kadar ağır bir yükü beraberinde getirdi. Akıl sağlığımı korumakta zorlandığım, defalarca umutsuzluğa düştüğüm anlar oldu. Ancak beni ayakta tutan, aileme ve adalete olan inancım oldu.
Medya ve Toplumsal Sorumluluk
Bu yaşananlar, basının gücünün ne kadar yıkıcı olabileceğini bir kez daha gösterdi. Medya, insanların haber alma hakkını yerine getirirken sorumluluk sahibi olmalı, dedikodulara ve asılsız iddialara prim vermemelidir. Kamuoyunu bilgilendirme görevi, gerçekleri çarpıtmadan, kişilik haklarını ihlal etmeden yerine getirilmelidir. Bu süreçte, asılsız haberler nedeniyle kişilik haklarımın ihlal edilmesiyle ilgili hukuki işlemleri başlattığımı ve bu mücadeleye devam edeceğimi belirtmek isterim.
Toplum olarak, bireylerin mahkeme kararı olmaksızın suçlu ilan edilmesinin önüne geçmeli ve yargının bağımsızlığına, adaletin üstünlüğüne güvenmeliyiz. Önyargılar ve dedikodular, bir bireyin hayatını karartabilecek kadar güçlü olabilir. Ancak hakikat, her zaman kazanır. Belki zaman alır, ama adaletin terazisi eninde sonunda doğruyu gösterir.
Bu zorlu sürecin ardından, yaşadıklarımı başka bir ülkede iltica talebine dönüştürebilirdim. Ancak bunu yapmadım. Vatanıma ve milletime olan sevgim, tüm yaşananların ötesindedir. Adaletsizlik karşısında susmamayı, bu topraklarda doğruları savunmayı seçtim. Çünkü inanıyorum ki, bir ülkenin gerçek kalkınması, adalete olan güvenle mümkündür.
Şimdi, hayatıma kaldığım yerden devam ediyor ve geçmişte yaşananlardan aldığım derslerle geleceğe umutla bakıyorum. Bu süreçte bana destek olan herkese teşekkür ederim. Unutulmamalıdır ki, adalet ve hakikat, er ya da geç mutlaka galip gelir.
Halil Bâki Çelen
U.N. Migration Lawyer