Bugün Türkiye’de bir şeyleri değiştirmek isteyen, halkın içinden gelen, gerçekten dertli biri siyasete girmek istese ne olur? Önüne duvarlar örülür! Çünkü siyasi partiler artık halkın değil, belli çıkar gruplarının elinde. Kimse gerçekten bağımsız ve özgür düşünceli birini istemiyor. Neden? Çünkü onlar için önemli olan, sisteme uyum sağlayan, sorgulamayan ve sadece verilen rolü oynayan insanlar.
Hangi parti olursa olsun, içine girdiğinizde fark ediyorsunuz ki, orada farklı fikirlere yer yok. CHP’ye gitseniz, AK Parti’ye gitseniz, hatta başka partilere yönelseniz bile bir süre sonra aynı gerçekle yüzleşiyorsunuz: “Ya bizden olursun ya da hiç olamazsın!” Peki, halkın sesini kim duyacak? Gerçek sorunlarımızı kim çözecek? Kimse!
Bu ülkede artık halkın gerçekten kendi içinden çıkardığı liderlere ihtiyacı var. Ama ne yazık ki sistem buna izin vermiyor. Çünkü halkın sesi yükselirse, halk gerçekten söz sahibi olursa, o zaman koltuklar sallanır. İşte bu yüzden siyasette belli başlı isimler hep aynı yerlerde durur, hep aynı yüzler ön plana çıkar. Yeni ve bağımsız düşünen biri sisteme girmeye kalktığında ya engellenir ya da görmezden gelinir.
Peki, umut var mı? Elbette var! Umut, halkın içinden doğacak gerçek bir hareketle mümkün. Artık yukarıdan bize dayatılan siyaset anlayışını reddetmeli ve kendi sesimizi duyurmalıyız. Gerçek değişim, sokakta, mahallede, köyde, kasabada başlar. Biz istemedikçe, biz ses çıkarmadıkça, kimse bizim yerimize bir şey yapmayacak.
Bu yüzden ne yapmalı? Öncelikle siyaseti, siyasetçilere bırakmaktan vazgeçmeliyiz. Gerçek siyaset halkın içinde, halkın derdiyle ilgilenen, makam peşinde değil, hizmet peşinde koşan insanlarla olur. Türkiye’nin geleceği, yalnızca seçim sandıklarında değil, halkın sokakta, meydanlarda, kendi içinde oluşturacağı birlikle değişebilir.
Yoksa aynı düzen devam eder, aynı yüzler gelir gider ve biz sadece seyirci olmaya devam ederiz. O zaman asıl soru şu: Seyirci mi kalacağız, yoksa sahaya mı çıkacağız?
Halil Baki ÇELEN