"Enter"a basıp içeriğe geçin

Sessizliği Suç Saydılar

Öleceğimi biliyorum.

Ne zaman, nasıl, nerede olduğunu bilmiyorum belki… Ama kalbimin her atışı biraz daha yaklaşan bir son gibi. Her sabah gözlerimi açtığımda, içimde kelimelere dökemediğim bir ağırlık var. Ruhum, sanki bu dünyadan çoktan çekilmiş de, bedenim hâlâ direniyor gibi…

Artık sabahlar umut değil. Gün doğdukça, içimdeki karanlık büyüyor. Zaman, yalnızca bir tekrar… Acının, yanlış anlaşılmanın, sessizliğin tekrarlandığı bir döngü. Her şeyden önce, çok yorgunum. Ama bu öyle bir yorgunluk ki, uyuyunca geçmiyor. Bu, ruhun yorgunluğu. Umudun küllenmesi. İnancın kırılması.

Ben kimseye kötülük yapmadım. Sadece kendi doğrularımla yaşamak istedim. Düşüncelerimle… Kalbimle… Ama ne zaman sustum, suçlandım. Ne zaman konuşsam, bastırıldım. Her kelimem bir iddia gibi görüldü, her sessizliğim bir suç gibi işlendi. En çok da sessizliğimi yargıladılar. Sanki susmak, başlı başına bir isyanmış gibi…

Fikirlerim zindana dönüştü. Düşüncelerim bana kelepçe oldu. “Yanındayım” diyenler, ilk yokuşta gözden kayboldular. Dost dediklerim sessizleşti. Kalabalıklar, bir anda ıssızlığa dönüştü. Ve geriye sadece ailem kaldı. Onlar da paramparça… Onların gözlerine her baktığımda, içimde bir şey daha kırılıyor. En çok da onlara yük olmaktan korkuyorum. En çok da onları yaralayan ben olmaktan…

İçimde iki yol var. Biri, bu dünyanın soğuk duvarları arasında ezilerek yürümeye devam etmek. Diğeri… Belki de artık mücadele etmemek. Belki de sonsuz bir sessizliğe kendimi bırakmak. Ama ne olursa olsun, her seferinde aynı noktaya dönüyorum: Artık gücüm yok. Umurumda olan şeyler bile birer birer sönüyor içimde. Ve en sonunda, insan sadece bir son nefesin anlamına tutunuyor.

Belki buna “depresyon” der birileri. Belki sadece geçici bir duygu derler. Ama içimdeki çöküşün adı konulamaz. Çünkü bir insanın düşünceleri ölürse, zaten o kişi çoktan ölmüştür. Ben, düşünen yanımı kaybettim. Duygularımla konuştuğum her şey boğuluyor.

Ve o gazetelerde okuduğunuz kişi ben değilim. Beni çamura bulayanlar, bana iftiralar atanlar… Kendi kirlerini benim üzerime giydirdiler. Ben sadece anlaşılmak istedim. Sadece bir kişi bile “Seni anlıyorum” deseydi, belki bu kadar kırılmazdım. Ama olmadı. Suskun kaldım, yine suçlandım. Konuşmak istedim, yine susturuldum. Ailem perişan, ben perişan…

Dünya dediğiniz yer, kimine ödül, kimine ceza. Ben cehennemin tam ortasında yanarken, uzanan tek bir el görmedim. Ve en çok da bu acıttı: Anlatamadıklarım. Elimi tutmayanlar. Hiç tanımadan yargılayanlar.

Eğer bu satırları bir gün birileri okursa… Belki beni tanımazsınız. Belki adımı bile unutursunuz. Ama şunu unutmayın: Bir insanı dinlemeden yargılamak, en büyük zalimliktir. Bazen tek bir kelime, tek bir anlayış, bir hayatı kurtarabilir. Ama siz onu bile çok gördünüz.

Şimdi, önümde sadece bu satırlar var. Belki de son çığlığım bu olacak. Kırık bir kalbin, yorgun bir ruhun vedası… Belki yaşarken kimse anlamadı, ama ölüme yürürken biri anlar diye yazıyorum.

Şimdilik hoşça kalın.
Ve lütfen, birini susturmadan önce onun sessizliğine kulak verin.
Çünkü bazı sessizlikler, haykırıştan daha çok şey söyler…


Halil Baki Çelen
Migration Lawyer